21 Mart 2012 Çarşamba

18 Mart 2012 Pazar

cumartesi gecelerinin aranan ismiyim

bi uyandım saat sabahın 5'i.. şaka lan şaka. hiç uyumadım ben. yine. hazır hava da aymışken çıkıp bi çorbasını içeyim dedim urfalı 7 kardeşlerin. hem açık hava iyi gelir. güneşi de görmüş aldanmışım, vurdum kendimi yola ama tabii hava ayaz kıyamet. aylak aylak gidecektim oysa çorbacıya kadar, yolda binalara, sıkı sıkıya örtülü pencerelere bakıp düşleyecektim sevgili hemşehrilerimin pazar sabahlarını. lakin soğuğu alttan alttan yeyince koşar adım gittim urfalıya.. bi de ne göreyim. bizim urfalı olmuş mu bana muhteşem 'osmanlı kebap'.. cakasını da satmış mı KAPALI levhasıyla.yeeaani ¨ hacı dayı biz artık muhteşemiz süperiz, janti müşteri gelmedikçe de açmayız kapımızı öyle akşamdan kalmalara..oğagöre herkes yerini bilsin.¨ demiş adamlar resmen. tam ben böyle düşünüp hevesimi kursağıma gömüyordum ki, önümde ben yaşlarda iki adamcağızın da benzer bir hüzünle kapıya baktıklarını fark ettim. ¨hani açıktınız lan 7/24!!¨ diye söyleniyordu biri..öteki, tam arkalarında ne bok yediğimi merak etmiş olacak, ani bi şekilde bana döndü gözlerini belerterek. kendimi aklamaya çalışırcasına kapıya doğru ¨çoayıp..¨ demiş bulundum. zararsız olduğumu anlayarak rahatça arkadaşına dönüp hayal kırıklığı nidalarını çeşitlendirmeye devam etti. yalnız; benim orada oluşum, arkadaşıyla birlikte oluşu da birleşince grup psikolojisiyle olacak, daha bi atarlı daha bi cevvaldi.bi süre arkalarından yürüdüm. baktım çorbacıya filan gittikleri yok, aytaç caddesinde ayrıldım yanlarından.

 it tepmiş gibi sabahın 7sine 5 kalasında çorbacı aranıyordum ama ortalıkta çorbacı filan yoktu.  yol üzerinde görüp de 'çorba içicem ulen!' diyerekten geçtiğim pastanelere, burun büktüğüm poğaçalara, ince belli bardaklara ciddi ciddi üzülmeye başlamıştım. tam espark'a gelmiştim ki durdum..dedim kızım cansu; bu kapı ahiret kapısı, bu köprü sırat köprüsü, geçersen bi daha geri dönemezsin.. düşündüm düşündüm ama olmadı. çok uzaktı lan işte çarşı. evi de geçeli baya olmuştu..tam bu sırada inci böreğe ilişti gözüm. inci börek; stratejik açıdan konumu ve hizmet biçimi sebebiyle çok dikkate alınması gereken bir mekan bana kalırsa. çarşıya ve yenibağlara(yani ev'e) olan uzaklığının hemen hemen aynı oluşu, tıpkı ¨kesinlik ilkesi antitezi'ndeki¨ gibi birbirine benzer iki iyi fikir arasından üçüncü, kötü ama pratik/ kolay fikir olması sebebiyle tercih edilmesi yüksek bi ihtimal her zaman. en azından benim için böyle. ne var lan alalaa..nolmuş! götüm dondu napıyım.. koşar adım girdim içeri, hemen yukarı çıktım. bok var, hemen de gidip balkon kısmına oturdum.yoldan geçenleri kesiyorum, şehrin uyanışını izliyorum kendimce.. ama potansiyel zatürreyim ha. en iyi ihtimal bronşit. o biçim.

 neyse. bakınıyorum etrafa. yolda görsem muhtemelen kafamı çevireceğim minvalde bir adam, şimdi çay getirebilme yetkisine sahip olduğu için kıymete biniyor gözümde. aranıyorum. kırmızı üniformalı, parlak dik saçlı bi adam bana doğru yaklaşıyor. o anki tüm sorularımın yanıtı onda, biliyor. çünkü o garson. ¨garson.¨ herhangi bir börekçinin aranan ismi.. üzerine bu kadar çok geyik yapılmasına rağmen, bu çocuğun apaçilik müessesesini gönülden bir bağlılıkla devam ettiriyor oluşuna şaşıyorum. sonra; bu saatte tam burada olan adamın kaçta kalkmış olabileceğini tahmin etmeye çalışıyorum, hem de pazar günü diye de ekleyerek. fark ediyorum ki zor ve devam etmesi gereken bir işi var ve bu tip durumlarda ufak düşünmek, kimi zaman hiç düşünmemek ya da düşündüğün o saçmasapan şeye samimiyetle bağlanmak en temizi. 10 liranın hayatımdaki yeri ve önemi'yle yüzleştiğim gün vazgeçmiştim ben de var olmaktan, var olmanın o dayanılmaz hafifliğini taşıyamadığımdan. tüm bu düşünceler sırasında suratına bön bön bakmışlığımı bir fincan çay isteyerek ört pas edip, adamı yolluyorum. bir şeye taraf olma mevzusu aklımdaki. bu konuda andavallığı ele almış biri olarak, her ağzımı açtığımda daha bir saçmalayacakmışım gibi geliyor ama içten içe hiçbir yere aidiyet hissedemeyişimin temel sebeplerinden birinin bu oluşunu kendime itiraf etmekten de geri kalmıyorum. aferin bana.

normal şartlarda ¨olmamış lan bu!¨ tepkisi vereceğim çay, bir iki şekerle giderli bir hale gelmiş ve ben kendimi etraftaki çiftlere kaptırmışken hayat ne kadar da rerörerö..benden sonra inci böreğe giren çiftlerin hepsinin üst kata çıkmış olduklarına dikkat ettim bi an. hatta tam karşımda oturan çiftin mazisi çok fazla olamaz diye düşünüyorum, bananeyse. sabahın köründe ablamız pür makyaj, topuklular filan. tavuskuşuvari bir tripte: ¨bak bu yanım da çogseeeell, şurdan da güzeliiiiimmm, bak beyle salınınca daha bi iyi parlıyo tüyümün yeşiliiieeeee..¨ öte yandan ağbi de fark etmiş olacak kızın ilgisini, rahatlamış. kolunu yan sandalyeye atmış, götü kaydırmış hafifçe. ¨ yeaaani güzelim buğişler böyle..¨ havası.falan filan. bana burdan ekmek çıkmaz diyerek çeviriyorum ki başımı bir anlığına yansımama takılıyor gözüm. hemen toparlanıp görmezden geliyorum. tüm anlattıklarıma rağmen tabloda bi ben sırıtıyorum. sıçayım.

 bardak boşalıyor, bir ceza birimi olarak bu çayın tarafımdan oldukça iş göreceğinden emin, kalkıyorum. eve dönerken yeni açılmakta olan büfeye uğrayıp gazete alıyorum.yok lan ne alıcam. açar okurum internetten beleş beleş. gelmiş geçmiş en gebeş insan benim, gülüyorum. asıl o değil de aseton. aseton alacaktım ben. açık parfümeri, market bakınıyorum dönüş yolunda. bütün sabah en emin olduğum şey aseton alacak olmammış meğersem. gerçeğimmişsin aseton. tek derdimmişsin. aranıyorum.

bir kez daha, bu kez bir apartman kapısında takılıyorum yansımama, selam veriyorum. süslü püslü insanlar çıkıyor kapılardan.şiş gözlerim, kısmen soyulmuş ojelerim ve dağınık saçlarımla dikdik bakıyorum suratlarına insanların. resmen aranıyorum.

çift yönlü yolda karşılıklı gelen iki aracın birbirlerine inat hızlarını arttırmaları kafamda senaryolaşıp büyüyor. birbirine girip savrulan araçlardan fırlayan parçaların etraftaki evlere çarpışlarını görüyorum. ¨aman tanrım bu da neydi ha!¨ böyle şeyler yalnızca holivud filmlerinde olur, biliyorum..ve benim tek problemim dostum; ¨şu koca beyaz kıçımın kafamdan daha büyük olması.¨ sanıyorum. saygılar.


uyuyamadığımda kimilerinin yanından geçip gittiği nöbetleri tutuyorum.1-3, 3-5, 7-9...