31 Ocak 2012 Salı

05.34

kendi haline bırakılsa sevimli bile olabileceğine inandığımız ancak belediyenin işgüzarlığı sonucu açık hava fitness salonuna dönüştürülmüş parklardan birinde, yarı ıslak bir banka sıkıştık; tek kulaklı bir kedi, bağımlılık karşıtı bir müptezel, yirmili yaşlarında huysuz bir ihtiyar ve ben.

şimdi, her türlü fantastik kaygıdan uzak, göğe dikiyoruz gözlerimizi. nereden gelip nereye uzandığını bilmediğimiz elektrik telleri, göğü ufki parçalara ayırıyor. pürüzsüz gökyüzü ihtimali, şansına küs bir bedevinin pornografik sonu kadar trajikomik, azalıp yok oluyor. asla deliksiz bir uyku uyuyamayışımız kadar gerçek, açık havada aylaklık fikrinin yağmurdan kaçarken sığınılan apartman girişinde titrek bir bekleyişe dönüştüğü günler kadar daha başlamadan kayıp, yaşanmadan bilindik bir yok oluş bu. sessizce izliyoruz müstahak manzarayı. müptezel ¨ bu paramparça grimsi mavi; koca bir nah işaretidir.¨ diyor kıkırdayarak. ¨ Baba'dan fakiriz.¨

Yerinden doğrulup söyleniyor ihtiyar. ¨ Hah! Buyurdu Jesus! ¨ başını göğsüme yaslıyor. tekrar göğü izlemeye koyuluyoruz.

kedi, sabahın keskin soğuğunu kendininkine eş bir miskinlikle paylaşıyor olmanın huzuruyla bacakları arasında uyukluyor ihtiyarın. dünyanın en rahat uykusunu uyuyor belli ki. bilinçsiz bir kıskançlıkla olacak, sevmeye yelteniyorum. o sırada ihtiyarın belden aşağısını zoraki sabitleyişini fark ediyorum. elimi tutup engelliyor beni. daha ben ağzımı açmadan ¨ miskinlik kullanılması en tabii haktır, matmazel. rahat bir uyku çoğu zaman mükafatların en yücesidir. âkil olmak, aslen lanetlenmektir. şu aciz yaratığın keyfine ermişliğiniz var mıdır, geçirdiğiniz bunca yılın bir gecesinde? elimizden geliyorsa, aman bir bu yok olmaya yüz tutmuş hakkın müdafaasına erinmeyelim. rüya bölmek en fena günahtır.¨ elimi geri çekiyorum yavaşça. müptezelin bulut merakını da çalmışız bir anlığına, kedinin uykusuna hizmetkarız şimdi hepimiz. göğüs hareketlerini, arada bir patilerini gerişini izliyoruz. onunla birlikte uyuyor,  geceye esir gündüzlerimizden af diliyoruz, sessiz.


uyku; tüm fiziksel açıklamarın dışında, çoğu kez nefret ettiğiniz, hatta öldürmeyi bile düşündüğünüz ancak yine de sarılıp yattığınız oda arkadaşınızdır. kayra'dır. bazen de; bir daha asla ulaşamayacağınız güzellikte bir haziran ayı öğleden sonrasıdır.


neyin tribine girdiğim hakkında tek bi fikrim yok ha.

24 Ocak 2012 Salı

sezenaksuluğun lüzumu yook #2

tane tane konuşmak var böyle, suratına doğru insanların. dünyanın en sevimli ve sakin tonunda, hafiften gülümseyerek. gözlerle onaylayarak ağızdan çıkan her kelimeyi. Yıldız Tilbe olup, ¨Orospu Seyhan.¨ demek var, Seyhan insanının yaptığı orospuluğa binayen. negsel.

¨ lütfen uyarı plexylerindeki yazıları şu( öncekinden daha resmi ve terimsel dil kulanılarak hazırlanmış ¨hacı bi de kalp damar cerrahimizi görün valla çok şekil ha!¨ anlamındaki cümle) şekilde revize edelim Cansucuğum.¨ diyen şefin suratına bisiktirgit bebeğim yahu. diyebilmek var, yine en sakin tonda.

kürt ¨asıllı¨ olduğunu bildiği bir çocuğu döven orospu ¨asıllı¨ çocuğun babasını, tüm nesillere iyi örnek olmaya teşvik etmek var.

herkesin ermeni, şerefli, şehit, türk, falan ve filan olduğunu iddia ettiği bir sabaha haymatlos uyanmak var. karşı komşunun illegal pencere önü çiçeğine özenip alık alık dışarıyı izlemek var, bilhassa kar yağmıyorken.

uyanmak istemediğin günlerde üzerine giydiğin melankoli hırkasının aslında tam bir ego patlaması ve ilgi açlığı çekmişliğinin nişanesi olarak üzerinde durması var, pis pis.

cumartesi var, perşembeden daha güzel olmasını umduğun.

¨merhaba¨nın ¨selamın aleyküm¨ kadar iş görmediği bir semtte yaşıyor olmanın da etkisi var Ankara'yı sevmeyişinde.

şimdi şu an, orada olmak var ve şurada olmamak.

bi de: gülümseyerek kırışmak diye bi şey var.

tıkır

tıkır

tık.


müessese ikramı:


20 Ocak 2012 Cuma

sezenaksuluğun lüzumu yook #1

Şu meşhur uğursuz karganın da bir türlü diyemediği gibi ¨ ben, senin beni anlama ihtimaline götümle gülüyorum.¨

bi de: Sol üst cebimde bir kadın taşıyorum.
n'aber?