27 Haziran 2012 Çarşamba

çığlık.

ağaçlarında bir sürü minik ahşap ev olan bir yere gideceğiz. eski bir kaç arkadaşım, kardeşim ve ben. şu an; kardeşime çantadan bir şeyler çıkarması gerektiğini söylüyorum. ne kendi sesimi ne de etraftakilerin seslerini duyabiliyorum ve bu durumu zerre yadırgamıyorum. tanıdığımı ve çok sevdiğimi sandığım bir grup insanla henüz vedalaşmışız sanki, şu an bulunduğumuz yere gelebilmek için bilet arıyorken. bir otobüse yetişebilmek için tren bileti aradığımızı hatırlıyorum hayal meyal. bunu bir an olsun sorgulamayışım da oldukça sıradan geliyor şimdi (durumun koşullarını) düşündüğümde.

hayatımda duyduğum ve beni ürkütebilecek her ne sıfat varsa en üst düzeyinde seyrettiğini düşündüğüm bir çığlık duyuyorum sağ kulağımda. ¨ öyle ve böyle¨ olmayan.

uyanıyorum. olduğum yerde kıpırdayamadan çaresizce çözülmeyi, sakinleşmeyi bekliyorum. durumu dramatize etmek değil niyetim. hayatı boyunca bir çok şeyden korkmuş biri olarak, bu kez bunun dışında bir isim/anlam veremeyişin sıkıntısını yaşıyorum. kafamın sağ kısmı hiç olmadığı kadar ağrıyor, şakağımda hafiften gerildiğini ve acıdığını hissettiğim bir damar atıyor. az önceki ani gürültü hiç olmamış gibi sessiz oda. etrafı dinliyorum. benimle birlikte çığlığı birilerinin daha duyup uyanmış olmasını umuyorum ama her yer o saatte olması gerektiği kadar sessiz. nefesimi tuttuğumu fark edip hızlıca sakinleşmeye çalışarak yavaş ve derin bi nefes alıyorum. tamam. sakinim. çok sakinim. nefesimi yavaşça bırakıyorum.

bir çığlık kopuyor. öyle ve böyle olmayan. annem ve kardeşim çığlığa koşuyorlar.  endişeli sorularla başıma toplandıklarını görüyorum.

sakinim. çok sakinim.