30 Mayıs 2011 Pazartesi

07.43

uyuyamıyor oluşumun, giderek artan baş ağrılarımın, zihin bulanıklığının ve dalıp gitmelerimin ötesinde: maruz kaldığım mahalle baskısında 5. gün.


alt katımızda oturan seksenli yaşlardaki teyzenin ahlak anlayışına uygun şekilde yaşamadığım için terk etmek zorunda olduğum bir ev var, en kısa sürede, tam da final haftası. evime girip çıkan insanları cinsiyetlerine göre ayırıp, kafasında kurduğu fantezilerden yola çıkarak beni cezalandırma hakkına sahip olduğu kanısına varmış kendisi. oğlu olacak apartman yöneticisi ve diğer apartman ¨sakinleri¨ de olaya karışınca kabarelik bi mevzu çıktı ortaya ki sormayın. prensipli, inançlı, erdemli insanların doğruları ve başkalarının da bu doğrularla yaşaması konusunda küstahça uyguladıkları yaptırımlara karşı sergileyebileceğim sabrın ve sahip olduğum nötrlerin nötrü ¨peki¨ lerin tükenmemesini dilemekten başka çarem yok bu ara.
depozito, kiralık, 3+1, 2+1, emlak, kontrat.
finaller mi? ellerinizden öper.


ha bi de: sürekli bunu dinliyorum ama konuyla biğalakası yook.

27 Mayıs 2011 Cuma

gayrisafi şahsi erke.

sakin olmaya çalışıyorum. yeterince derin nefes alırsam, anlık bir sakinliği becerebileceğime dair söylentiler dolaşıyor kafamda. gözümle görmediğim adamlar konuşuyor kulaklarıma, hissedebiliyorum nefeslerini. şizofreni atağı geçirmeye lüzum yok, duymazdan geliyorum..saba makamında ibadete çağırıyor ismini/cismini bilmediğim bi herif, bilmediğim bir dilde, bilmediğim bir güce doğru, kim olduklarını bilmediklerimi. gülümsüyorum. ¨ bu benim şarkım olsun.¨ diyorum. aforoz ediliyorum. yaşasın edilgenlik. fazla üşengecim, inanmak için.


elime alıyorum siyahı. beyazı uygun şekilde kirletme sanatına resim diyorlar. bakmayın sanat sanat bakan suratıma, ben sanattan da anlamam. yazmak ya da resim yapmak niyetinde değilim.sadece canım sıkılıyor. öylesine çizgiler atıyorum kağıda. ortaya uzaktan bakılınca anlamlı addedilebilecek şekiller çıkıyor. (tanrı, eğer ki varsa - hahahaha! - içimizde en çok o sıkılıyormuş gibi geliyor bana.) tanrıya olanca rastlantısallığımla şirk koşuyorum.. aslında olduğum yerde duruyorum. yaratmak için çoüşengecim.


madde mi ağır mana mı? sorusuna yıllar önce mana deyip, geçmişliğim var. sorrnaları mana'dan da geçtim. nihile varan her yol mübahtır, geçiniz..anlaşmaya üşenebileceğiniz biriyim. biliyorum. 


kısa kesiyorum. bir süredir konuşmaya, anlaşmaya ve uyumaya vaktim yok,çünkü çok üşeniyorum.


gayrisafi şahsi erke: yok bende ondan.'vallabilla.'
benim yine kafam karışırsa, karıştırırım burayı.
ha bi de: ben iyi biriyim.
( üşenmeyip resim ekledim. giren çıkan olan olursa hesaplasın, bilahare hesaplaşırız.)
hatti.

24 Mayıs 2011 Salı

ey vah.





ben evde köpek besliyorum. evin içinde işemesi, yemeğimizden aşırması, havlaması, eşyalarımızı kemirmesi, ısırması yasak.
siz vatandaşsınız, erk altında toplanmış, yönetiliyorsunuz. 31, Adrianne, Animal, Hayvan, Baldiz, Beat, Buyutucu, Ciplak, Citir, Escort, Etek, Fire, Girl, Ateşli, Frikik, Free, Gey, Gay, Gizli, Got , Hatun, Haydar, Hikaye, Homemade, Hot, İtiraf, Liseli, Nefes, Nubile , Partner, Pic, Sarisin, Sicak, Sisman, Teen, Yasak, Yerli, Yetiskin, Xn, XX… demeniz yasak.

sizin köpekten, benimse yasakçı zihniyet sahibi ibneden farkım yok.

selametle.

20 Mayıs 2011 Cuma

vodafoncuamca vs. ferdanılyarkın

ayda bir hat değiştirdiğim dönemin son çeyreğinde anneme hiybe ettiğim türksel hattım, yine annemin ellerinde parçalandı geçen günlerde. ¨ benden tırtıkladıkları paralarla ota boka sponsor oluyolar. nedir bu zenginin fakiri 'besleme' nezaketi ulan!¨ diyerek filan da değil, baya ev hanımı bütçe planı gereğince vazgeçti ciesem operatöründen..( anne olmak böyle bi şey, fedakarlar filan. anlamadım.) her neyse. vodafonun karşı konulamaz, fantastik, bombastik tarifelerinden birine geçiş yapmaya karar vermiş benim canım anam. beni aradı. hat benim üzerime olduğu için geçiş işlemlerini benim yapmam gerektiğinden bahsetti. rica minnet kabul ettim, girdim ilk gördüğüm vodafoncuya.


dükkanda bangır bangır çalan, acıklı, bi yerlerden tanıdığıma da emin olduğum bi şarkı..kafamı bi kaldırdım, televizyon! (yokkilanbundanbizde) power türk açık...ferda anıl yarkın, en hüzünlü bakışını atıyor kameraya..


- yalnız, üzerinize kayıtlı bi fatura lazım.
-...
-pardon?..fatura lazım.o yoksa ikametgah da olur.
-anlamadım?


(ağlamaaaa nee oluuur seeennn..acıyııı gel bende göööörrr..ellveedaaa derken sanaaaa...)


-diyorum ki: işlemin gerçekleşmesi için üzerinize kayıtlı bi fatura ya da ikametgah lazım.
-niye?


( üzüüllllmeeeee...üzüüüüüülmee...unutmam ayrılık var diyeğeğeğee..)


-prosedür böyle.
-ne prosedürü?
-hattınızı taşıyabilmemiz için.
-ya benim annem kullanıyo hattı. ankarada o da. faturalar da ikametgah da ankarada haliyle. yok mu bunun bi çaresi. hattı üzerime alsam?


( kopamaaam bir kez dahaaa..bilirsiiiiin pek çılgınııııımmm...bir sanaaaa kıyamadıııımmm..)


- hat zaten üzerinize. fatura size ait olmalı.
-haaa. tamam..(şirin gözükmeye çalış.) şu an yok yanımda..bu kanal bütün gün açık mı oluyo?
-efendim?
-hep bu kanal mı açık oluyo?
-hı hı..genelde evet.
-tamam, teşekkürler. kolay gelsin.


yaşadığım sosyal kopukluktan da geçtim, iki gündür aynı şarkıyı söylüyorum durmadan. fena sinirim bozuk ha.
şimdi ben ne desem: ferda anıl yarkın.
haaatttiii...



19 Mayıs 2011 Perşembe

olmayınsizböyle.

ben sustum.



sırf yağmur yağdı diye.
zaman aleyhimde işlesin istedim. 
itirazı olan?

18 Mayıs 2011 Çarşamba

başlıkoymayınutmak.

saat gece yarısını geçiyordu, hepimiz için aynı hızda. ay ışığı romantizmi meraklıları, afili kadehlere kan kırmızı şaraplar doldurdular. hayyam ağladı, köpek öldü. biz ketılda su kaynatıp, kahvelerin en ucuzunu döktük, ilaç firması eşantiyonu kupalara. bi film açtık sorrna. ayıp olmasın diye değil, ¨vallabilla¨ izledik.




öyle işte.


uyku; çoğu kez nefret ettiğiniz, hatta öldürmeyi bile düşündüğünüz ancak yine de sarılıp yattığınız oda arkadaşınızdır.kayra'dır.


hattii. 

15 Mayıs 2011 Pazar

son ki üç.
ben, prima donna. 
onarılmaz bir kibirle lanetlendim.


ha.bi de böyle bi şey var:


¨ Bir kıza aşık olmuştum. Onu görmek için altı sa­at yol almam gerekiyordu. Bir sabah, treni kaçırdım. aşık olmak­tan vazgeçtim. Kendinden vazgeçmenin ne olduğunu asıl ben bi­lirim. Benim adım Kaygusuz Abdal. Tanrı'dan vazgeçtim. Ölmek­ten vazgeçtim. Çünkü ölürsem ve eğer yukarıda beni ödül ve ceza sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmem gerekecekti. Ölmek istemiyorum, çünkü Tanrı'yı da öldürürüm diye korkuyorum. Ve böyle bir vefata benim dışımda kimse dayanamaz... Platon'un Mağara İstiaresi'ne karşılık, ben de Kuyu İstiaresi'ni yazdım: doğdukları andan itibaren düşen insanların, yanlarından hızla geçen fırsatlara ve başka insanlara tutunup tırmanmalarını ve bunu sadece doğdukları andaki yüksekliklerine erişe­bilmek için yaptıklarını anlattım. Ancak ellerini ağızlarına sokup, parmaklarını ısırıp hiçbir şeye tutunmamaya kararlı olanları da anlattım. Ve sordum, Tanrı'nın yukarıda mı yoksa aşağıda mı ol­duğunu. Eskiden poker oynardım. Şimdi de, Tanrı’nın aşağıda, kuyunun dibinde olduğuna oynuyorum. Hayatım masada, birkaç kırmızı oyun fişiyle.

Az yedim, çok içtim. Hala içiyorum, içki ayırmadım. Alkolü kendime yakıştırdım. Her türlü uyuşturucudan tattım. Bağımlılık­tan nefret ettim. Gitmemi, terk etmemi engeller diye. Ne bir mad­deye, ne de bir insana bağlandım. Sırf bunu kendime kanıtlamak için eroin kullandım, aşık oldum, ikisini de arkama bakmadan bırakıp gittim. Geçmişe tükürüp geleceği çiğnedim. Bugünü ise uyuyarak geçirdim. Benim adım Houdini. Dünyayı bir oyuncağa çevirdim. Ayak basmadığım yer kalmadı. Kalan varsa, onları da amuda kalkar geçerim! Duvarlara, bedenime resimler çizdim. Bir gün öyle gürledim ki önümde duran şarap kadehi çatladı. Benim adım Hitler. Kendi ordumu kurmak için bir sürü kadına tohumla­rımı bıraktım... Şimdiyse ağlıyorum. Hepimiz için. Çünkü hiçbiri işe yaramadı...
Uyumadım. Pişman olmadım. Kendimden bile. Ben gerçektim. Dünyanın en gerçek adamı! Bana ait bir gezegen bulana kadar in­sanlara ve kendime zarar vermeye devam edeceğim... Biliyorum, beni linç edecekler. Beni bütün dünya öldürecek. En derinde be­nim cesedim olacak ancak bedenimi toprak bile kusacak... Ara­nızdayım her gece. Dolaşıyorum sokaklarda, sol elimde Şam'dan taşıyıp geldiğim yakutlu hançerimle...¨

kinyas ve kayra' dan.


ben bi ara yine uğrarım.
selametle.