19 Şubat 2012 Pazar

bi anlamı yok, sebepleri var.

meraba, ben kırmızı.
aslında..bildiğin gibi gerçek adım bu değil, kırmızının bu denli yaratıcı kullanılamadığı bir jenerasyonun eline doğdum ben. tıpkı seninki gibi sıradan bir adım var. dokuz gibi... ama yedi gibi değil. adım yedi olsaydı çekinmeden söylerdim bunu. çok da eğlenirdim adımı söylerken. ¨lütfen adımı sorsunlar!¨ dı o zaman..
doğduğumuz yeri, öpeceğimiz elleri, ilk oyuncağımızı, ilk kitabımızı filan seçemiyor olduğumuzu bilmek ve bi çok konuda tüm toplumtutkallarına rağmen sorumluluk duymamak rahatlatmıyor her zaman ve irade denilen şeye de kafam girsin..anlarsın.

sonuç olarak: benim adım kırmızı ve pamuk orhanın bu konuyla alakası yok.

öhöm.

pazar öğleden sonraları diyorum, sanki biraz fazla uzun. geçen hafta bu kadar değildi, ayarıyla oynadılar yine sanırım. neyse ki hava karardı ve pazarı perşembeden, şubatı hazirandan ayıran ne varsa kayboldu ortalıktan. gece kimseye yaranmaya çalışmıyor. tamam tamam, dedikodusunu yapmayacağım sokak lambalarının.çevirme yüzünü.

ben konuşurken izleme tavanı. ben hepimizin yerine sıkılıyorum kendimden zaten.

bu arada: kahve ister misin? ilaç firması eşantiyonu, devasa kupalarım var, tam kahvelik. o değil de bu aralar çay demliyorum sürekli...aslen çay sevmem. bir bardak doldurup suyun kaynayışını dinliyorum, demliğin içindeki su tükenene kadar. başlarda dalıp gidiyordum, demliği yaktım bi kaç kez ama bu duruma alıştık sonraları, demlik ve ben.ne dersin? kahve yapayım mı?

hadi ama..ağzını daha fazla kapalı tutamayacağını ikimiz de biliyoruz.

aslında bi konu var. yani konudan konuya atlayışımın bi sebebi var. sen tam da burada giriyorsun devreye. bir sebep var, ben değil sen biliyorsun.

baksana! biraz paylaşımcı olmak için ne de güzel bi gün..

dandik sinema salonlarından birinde film seyrederken yan salondan gelen aksiyon filminin seslerini duyduğun oldu mu? izlediğin filmi bırakıp yandaki mevzuyu tahmin etmeye çalıştığın, gözünün önünden sahneler geçerken sesi yan salondan imal ettiğin ve sonunda eve dönüş yolu boyunca aklından görüntüler ve seslerin uyuşmadığı bir hikayeyi tamamlamaya çalıştığın oldu mu? yaşamının her anında böyle hissettiğin?

peki ya insanlar karşında olanca mimikleriyle sana durmadan bir şeylerden bahsediyorken, izlediğin isveç filmlerine indirdiğin altyazıların doğru olup olmadığını anlamaya çalıştığın saniyelerdeki gibi hissettiğin oldu mu? bu hisle seviştiğin oldu mu?

her an her yerde olamayacağını fark edişinden hemen sonra aslında hiçbir zaman hiçbir yerde olamayacağını da biliyor olmanın yarattığı kaygıyı nasıl atlattığını anlat bana!

uzanıp, varlığı üzerine durmadan düşündüğün toprağın sana sunduğu ve görmezden geldiğin, ¨sadece bir toprağın üzerinde uzanıyor olma¨  durumunun hesabını nasıl veriyorsun kendine?

ve almadan o mıymınlaştırıcıları, nasıl uyuyorsun öğleye kadar?

anlaşılamayacağını bile bile kurduğun ya da önemsemediğin cümlelerin dahi provasını binlerce kez yapıyorken zihninde, nasıl olup da uzun soluklu sohbetler edebildiğini soruyorum sana!

sokakta yere bakarak yürüyüşümün sebeplerinden bahset ya da..

ne bileyim..anlat işte.

ha ama dur. önce ağzındaki bandı bi çıkaralım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder